top of page

İncelenen Eser: Noam Chomsky, “Medya Denetimi”, Everest Yayınları.

 

 

Olay Avrupa’da geçiyordu… Kıtanın büyük devletleri birbirlerine telafisi çok uzun yıllar alacak zayiatlar vermiş durumdaydı. Avrupa’nın o hâli “en büyük” olmak için bulunmaz bir fırsattı ve okyanus ötesinden birileri bu durumdan istifade etmek istiyordu.

 

Kendi sınırlarının çok uzağında gerçekleşen bir savaşın içine girmek, ülkenin birikimlerini hayati önem taşımayan durumlarda kullanmak, ulusal güvenliği sağlamak üzere yetiştirilen askerleri ciddi bir tehlike yokken başka devletler adına riske etmek, doğrudan devlet adamlarının alabileceği kararlar değildir. Tüm bunları uygulamaya geçirmenin önemli bir şartı vardır: Toplumsal destek...

 

Evet. Birinci Dünya Savaşından söz ediyorum. Tıpkı kitabına, o dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson’un kurduğu “Creel Komisyonu” sayesinde Avrupa savaşına dahil olmak için herhangi bir neden görmeyen halktan altı ay içerisinde nasıl birer Alman düşmanı ve savaş çığırtkanı bir toplum yaratıldığından bahsederek başlayan Noam Chomsky gibi...

 

Amaca giden yolda karşı karşıya kalınabilecek toplumsal bir engelin önüne geçmek için fazla seçenek yoktur; ya ilgiler başka tarafa çekilmeli ya da toplum ikna edilmeli. İşte bu iki yöntemin de güzergahı medyadan geçmektedir. Medya kontrolü sayesinde kitleler istenildiği gibi düşünmeye sevk edilebilir ve oluşması muhtemel toplumsal direnişler bu şekilde ihtimal dahilinden çıkarılabilir.

 

Bu noktada Birinci Dünya Savaşı örneğiyle başladığımız Amerika’nın propaganda serüvenini İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Pearl Harbor Saldırısı’yla sürdürelim. Saldırının hemen sonrasında oluşturulan kamuoyu desteğini arkasına alan ABD’nin, olaydan bir gün sonra Japonya’ya savaş ilan ederek başlattığı süreç Hiroşima ve Nagasaki’ye atılacak atom bombaları nedeniyle yüzbinlerce sivilin ölümüne yol açmaya kadar gidecekti.

 

Bunun sonucunda hükümete karşı oluşabilecek tepkiler sözde haklı bir gerekçeyle savuşturulduğu ve toplum kısmen ikna edildiği için muhalifler dizginlenebilecekti. Bu gibi örnekleri, Soğuk Savaş boyunca komünizm korkusunu yayma ve toplumu bu korku ile yönlendime gayretlerine değinerek derinleştirebiliriz. Ayrıca, İslami terör adı altında verilen panik havasının; 11 Eylül saldırısı ile Afganistan’ın, nükleer silahlara sahip olduğu iddiası ile de Irak’ın işgali konusunda toplumsal zemini hazırlamada psikolojik açıdan ne derece etkili olduğu aşikârdır.

 

İşte Chomsky de genel olarak ABD üzerinden değerlendirdiği medya kontrolü içerikli çalışmasında yazılı ve görsel basının, çeşitli çıkar gruplarına nasıl hizmet ettiğini, doğru kullanıldığı takdirde ne kadar güçlü bir propaganda aracı olduğunu, zaten sorgulama alışkanlığı olmayan, yalnızca kendine sunulanı alan toplumları yönlendirmede ne derece etkili olduğunu gözler önüne seriyor. Chomsky, kitabın son bölümünde, yarattığı “Marslı Gazeteci” isimli karakteriyle bir gazetecinin aslında nasıl olması gerektiğini, geçmişten günümüze pek çok sansasyonel olayı karşılaştırmalı şekilde analiz ederek bizlere anlatıyor.

 

 

“Propaganda, siyasi etkinin sağlanmasında önemli bir faktör oldu her zaman. Özellikle geçen yüzyılda bolca kullanılan bu yöntem, çok geçmeden dans edeceği alanı da buldu: Medya!”

bottom of page