top of page

İncelenen Eserler: Jean M. Twenge, “Ben Nesli”, Kaknüs.

                                Richard Sennett “Karakter Aşınması” Ayrıntı.

                                Mark Fisher “Kapitalist Gerçekçilik” Habitus.

 

Tarih boyunca ‘değişim’ üzerine çok konuşuldu, çok söz söylendi. Ancak her konuşma dönüp dolaşıp Herakleitos’un “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” aforizmasında kilitlendi. Evet; zaman da insan da dünya da değişti. Değişmeye de devam ediyor. Ancak değişimin ve değişenin ne olduğundan çok ‘yeni’nin ‘eski’den iyi olup olmadığı önemli aslında. Çünkü değişimin mantığı ve gereği ‘gelişim’dir. Bu misyonla hareket eden tüm çabalar da neticenin mevcut durumdan daha iyi olacağını öne sürer. İşte tam da bu noktada geçmişe dönük olarak şu büyük soruyu sormalıyız: Bahsi geçen bu ‘değişimler’in insanlar üzerindeki etkisi geliştirici midir değil midir?

 

İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde, herkes için sağlıklı bir toplum düzeninin gerçekleştirildiği görülmemiştir ve gelinen noktanın da bu durum açısından parlak olmadığı aşikârdır. Çünkü bir başkasının kaybetmesi esasına dayanan kazanç mekanizmaları toplum içi çatışmaları kaçınılmaz hale getiriyor. İşin daha acı tarafı, birilerinin bir şekilde hedeflerine ulaşabildiğini gören ‘hedeflerine ulaşamayanlar’, yani ‘kaybedenler’, bu durumun sorumlusu olarak tamamen kendilerini görüyor. Neticede çocuk yaşlardan itibaren ‘başarmak senin elinde’ mottosuyla yetişen nesiller kendilerine sunulan ekonomik sistemi değiştirmekte ve sorgulamakta zorlanır hale geliyor. Buna bağlı olarak da amaçlarına ulaşamayan, ulaşmak için gerektiğince mücadele etmediğini düşünen, suçlanan ve/veya kendini suçlu hisseden, kaybedişlere duyduğu öfke nedeniyle tekrar hayal kurmayı bile denemeyen yarım yüz yıl dolusu insan ve tüm bunların sonucunda tatminsizlik, yıpranmışlık, zayıflamış aile bağları, aşırı yorgunluk ve strese bağlı rahatsızlıklarla, insanın önü alınamayan sadece kendisi için yaşama hastalığı: Bencillik.

 

Psikolog Jean M. Twenge ‘Ben’ Nesli isimli kitabında, egemen ekonomik sistemin, bireyin ruh sağlığına ve davranışlarına nasıl yansıdığıyla ilgili analizler sunarken; diğer taraftan her şeyin en iyisini yapabilecek güçte olduğu iddiaları içinde yetişen insanların dışa yansıyan engin özgüvenlerinin yanında var olan derin kaygı ve korkuların çetelesini tutuyor. Günümüzde yaşlı ve orta yaşlı kategorisine giren kesimin gençlik dönemleri ile bugünün gençlerinin tutum karşılaştırmalarına değinilen çalışmanın yaklaşık bir buçuk milyon kişi üzerinde yapılan incelemelerden alınan sonuçlara dayanması, tespitlerin isabet oranını ve bağlayıcılığını artırıyor.

 

Kişisel gözlemlerinden yola çıkarak tümden gelim yöntemiyle, toplum, aile ve neticede birey açısından yeni Kapitalist sistemin işgörenler üzerinde nasıl bir etki bıraktığı üzerine çalışan ünlü sosyolog Richard Sennett ise Karakter Aşınması isimli kitabında yirmi yıllık bir zaman dilimindeki değişimi resmediyor. Ağırlıklı olarak Batı’nın toplumsal yapısındaki başkalaşımı görebileceğiniz bu çalışma, derin analizler ve karşılaştırmalarla aynı sistemi daha geriden yaşayan diğer toplumların geleceğine ışık tutuyor. Gelişim yönünde olmayan bu kişilik değişimlerinin kısa vadede bireysel, uzun vadede ise toplumsal çöküşlere neden olacağının altını somut örneklerle çiziyor.

 

Kendisine kapitalist sistemin can yakıcılığını dert edinmiş bir başka yazar Mark Fisher, Kapitalist Gerçekçilik isimli çalışmasında, insanlar için zaruri olan sağlık ve eğitim gibi unsurların dahi birer ‘para kazanma merci’ halini almasının toplumlar tarafından giderek daha normal karşılanmasını sistemin kalıcılığıyla ilişkilendiriyor.

Görüldüğü gibi geçmişe dönük olarak sorduğumuz soruya aldığımız cevaplar pek iç açıcı değil. Ama en azından gelecek bilinmiyor ve bu bilinmezlik onun hamuruna umut katıyor. Biz de bu umutla soruyu değiştirip “bundan sonrası için gelişim yönünde bir değişim mümkün mü” diye soracak olursak, yanıt olarak Sennett’in “insanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim” sözüyle; Fisher’in “dünyanın sonunu hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolaydır” sözü arasında tercih yapmak zorunda kalırız. Ya da bu iki iddialı söylemi birlikte değerlendirip, arzulanan değişimin ancak bir ‘tükeniş’ten sonra gerçekleşeceğini düşünebiliriz. Yok, illa bir tercih yapalım derseniz, ben “vicdanı tercih edelim” derim...

bottom of page